Süleymaniye Camii İstanbul

Reklamlarınız

www.titaan.de

Museum Alexander Koenig Bonn
ODA Magazin
ODA Magazin
ODA Magazin
ODA Magazin
İstanbul
Berlin
İstanbul Ayasofya
Berlin

Mar-Nis 2016
Türkiye – Otomotiv ve yan sanayi sektörü Üretim ve sektör yapısı

Mar-Nis 2016
VDA Präsident Wissmann:

Mar-Nis 2016
Türkiye, otomotiv sektörü için yol haritasını belirledi

Journal News

dw.de Journal News
Bu web sitesinde gömülü olarak "Gelişmiş Gizlilik Modu" ile YouTube videoları etkindir. Bu mod Gelişmiş Veri Koruması gömülü bir YouTube video oynatıcı ile bir siteyi gösteren YouTube kullanıcılarının kayıtlı olmayan YouTube çerezleri (bilgisayarınızdaki tarayıcınız tarafından saklanan, kullanıcı bilgilerini içeren küçük metin dosyaları) önler. Oynatmaya başlamak için videoya tıklamayı gerektirmez. YouTube, video oynatıcı üzerine tıklandıktan sonra gömülü videoları oynatmak olmasa da kişisel tanımlama bilgisi içeren Gelişmiş Veri Koruması uygulamak adına kullanıcının bilgisayarına çerezleri depolayabilir.

Daha fazla bilgi YouTube web sitesinde mevcuttur.

Banner Reklamlarınız

Banner Reklam

Haberler

Mar-Nis 2016
Türkiye, otomotiv sektörü için yol haritasını belirledi

Otomotiv Türkiye’nin katma değer üreten en önemli iş kollarından biri. Ayrıca ihracatta da ülkenin en önemli iki üretim sektörü hazır giyim ile kimya sanayini geride bırakarak son 10 yıldır kesintisiz bir şekilde birinciliğe yerleşiyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre 2015 yılında da 21 milyar 156 milyon dolarla yine ilk sırada yer aldı. 2015 yılı Türkiye ihracatının 143.7 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa otomotivin ihracat pastası içindeki payı yüzde 14,7 gibi önemli ve en büyük dilime karşılık geliyor. Onu yüzde 11,8 ile hazır giyim, yüzde 10,7 ile kimya sektörü takip ediyor. 

Yüzde 65 ile en büyük artış ABD’de sağlandı. Ama Almanya, Türkiye’nin hala en büyük ihracat pazarı 

En büyük ihracat pazarlarına baktığımızda ise geleneksel Avrupa pazarının yanında ABD ve İsrail de geçtiğimiz yıl ilk on ülke arasında yer aldı. ABD’ye 2014 yılına göre yüzde 65 gibi ciddi bir artışla 779 milyon dolarlık,  İsrail’e ise 498 milyon dolarlık ihracat yapıldı. Geçtiğimiz yıla kıyasla yüzde 10 daralsa da Almanya hala Türk otomotiv sanayinin en büyük dış pazarı konumunda. 2015 yılında bu ülkeye 3.3 milyar dolarlık otomobil satışı gerçekleştirilmiş. Onu yüzde 8 artışla ve 2.1 milyar dolarla İngiltere, 1.9 milyar dolarla Fransa, 1 milyar doları aşkın bir rakamla İspanya ve 992 milyon dolarla Belçika takip ediyor. 

243 Ar-Ge merkezinin 71’i otomotiv sanayine hizmet veriyor

Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Başkanı Kudret Önen de Mart ayında yapılan OSD Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada sektörün bu güçlü performansına dikkat çekti. Toplam kapasitenin 1.75 milyon adede yükseldiğini hatırlatan Önen, 2016 yılında bu kapasiteyi 1.85 milyon adede çıkarmayı hedeflediklerini belirtti. müşteri beklentilerinin hızla gelişip değiştiği ve buna paralel olarak düzenlemelerin de gelişip sıkılaştığına dikkat çeken Önen, “Üretimde katma değer yapısı değişiyor, burada en fazla öne çıkan noktalar ise mühendislik, Ar-Ge, elektronik ve yeni malzeme ile yeni teknoloji kullanımıdır. Bu değişimin yansımasıysa otomotivde sürekli artan mühendislik ve Ar-Ge harcamaları” dedi. Önen, sözlerini “Bugün Türkiye genelinde 243 adet Ar-Ge merkezi varken bunların 71’inin otomotiv sanayiine hizmet verdiğinin altını çizmemiz gerekiyor. 10 yılda OSD üyelerinin Ar-Ge istihdamında yüzde 96, patent başvuru sayısında da yüzde 370’lik artışının dikkate değer olduğunu düşünüyoruz. 2015 yılı itibarıyla OSD üyelerinin Ar-Ge merkezlerindeki yetişmiş işgücü 4 bin 88 kişiye ulaşmıştır. Sadece geçtiğimiz yıl yapılan patent başvuru sayısı 479 adet. Özetle Türk otomotiv sanayi olarak ülkemizin kalkınmasına destek için çalışmaya devam ediyoruz” diye konuştu.

Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2016-2016) kabul edildi

Ekonomi için böylesine önemli bir sektör devlet desteğini hakediyor. T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, sektörün önümüzdeki dört yıllık stratejisini belirleyen bir belgeyi yayımladı. Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı kapsamında, yerli marka araç üretimi için gerekli altyapının oluşturulması amaçlanıyor. Yüksek Planlama Kurulu’nun (YPK), kabul ettiği 2016-2019 dönemini kapsayan belge Resmi Gazete’de yayımlanarak yürüklüğe girdi. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla hazırlanan planının genel amacı, "Güçlü ve rekabetçi tedarik sanayi ve kendi ürettiği yerli markaları ile ileri teknoloji kullanımını yaygınlaştırmak ve katma değer oranını yükseltmek" olarak belirlendi. Plan kapsamında belirlenen hedefler ise şöyle sıralandı:

•             Yerli marka araç üretimi için gerekli altyapıyı oluşturmak,

•             Sektörün markalaşma kabiliyetini ve küresel rekabet gücünü artırmak,

•             Otomotiv sektörünün güçlendirilmesine yönelik hukuki ve idari düzenlemeler geliştirmek.

Ayrıca, vergisel düzenlemelerle karbondioksit salınımı daha düşük araçların kullanımının da teşvik edilmesi hedefler arasında. 

Yan sanayinin gündeminde Ar-Ge çalışmaları ve katma değerli üretim var

Otomotiv sanayi hızla gelişirken, buna paralel olarak yan sanayi de tam gaz ilerliyor. Yan sanayinin gündeminde ise Ar-Ge ve katma değeri yüksek üretim var. Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği (TAYSAD), Ar-Ge çalışmaları kapsamında, üyelerinin “Ağırlık Azaltma Teknolojileri” konseptiyle geliştirdiği projelerini TOFAŞ Ar-Ge yöneticileri ve mühendislerinin beğenisine sundu. Bunun yanında enerji tüketimini azaltma ve elektrifikasyon alanında da Ar-Ge çalışmalarına ağırlık verilecek. 

Öte yandan TAYSAD, Türk yan sanayi firmalarının gücünü artırmak amacıyla uluslararası işbirliklerini de araştırıyor. Otomotiv sektöründe dünyanın en güçlü ülkelerinden Almanya’ya 40 kişilik bir heyet gezisi düzenleyen TAYSAD, Bühl kentindeki Schaeffler firmasının LuK markasının genel merkezini ziyaret etti ve ikili görüşmelerde bulundu. Heyet, iki gün süren temaslarda yetkinliklerini tanıtma fırsatının yanı sıra, Schaeffler satın alma ağına ve yeni projelerine dahil olacak adımları da attılar. Gerçekleştirilen ‘Tedarikçi Günü’, firma ile başlatılan çalışmaların geliştirilmesi ve ikinci aşamaya geçilmesine de olanak sağladı. (Abbas Özpınar)

 

Devamı...

Mar-Nis 2016
VDA Präsident Wissmann:

Foto: IAA-2014

Alman Otomotiv Endüstrisi Birliği (VDA) Başkanı Matthias Wissmann, Stuttgart’ta düzenlenen Serbest Girişimciler Birliği (BDS)’nin ulaşım politikaları toplantısında şöyle konuştu: “Yarının ulaşımını üç trend temelden etkileyecek: kentleşme, dijitalleşme ve elektrifikasyon. Metropollerin sayısı giderek artıyor, kamusal alan giderek daralıyor. Bu da verimliliği ve sürdürülebilirliği sağlayan yeni ulaşım ve araç konseptleri gerektiriyor. Alman otomotiv kuruluşları yıllık 30 milyar Euro üzerindeki araştırma ve geliştirme yatırımlarıyla dünyada bir eşi daha olmayan bir inovasyon gücü sergiliyorlar. Otomatik ve ağ bağlantılı ulaşımı destekliyoruz, git gide daha verimli olan motorlar ve alternatif tahrik sistemleri geliştiriyoruz. Aynı zamanda yeni iş modelleri ve ulaşım arzları tasarlıyoruz.”

 VDA Başkanı, kentsel ulaşımın giderek büyüyen zorluklarının başlıca çözümünün dijitalleşmede yattığını düşünüyor. Otomatik sürüş özelliklerinin gelecekte daha fazla konfor sağlayacağını ve ayrıca trafik güvenliğini artıracağını söylüyor. Üstelik yakıt tasarrufu sağlanıyor ve emisyonlar azaltılıyor. Wissmann, ağ bağlantısının ciddi verimlilik kazancı sağlayacağını vurguluyor ve şöyle diyor: “Yalnızca araçlar ve trafik lambaları arasında iletişim bile trafik akışını o kadar iyileştirebilir ki, emisyonlar üçte bir oranında azaltılabilir. Veya park yeri arama işini ele alalım: PROGNOS’un yaptığı bir araştırmaya göre Almanya’da her yıl 560 milyon saat boyutunda bir park yeri arama trafiği oluşuyor. Park yeri kullanımı için sunulan verilerden daha iyi yaralanarak ve ek veri kaynaklarını da buna katarak bu zaman yüzde 30 oranında azaltılabilir.”

 Geleceğin ulaşımı için elektro mobilite de elbette önem taşıyacak. Wissmann bunun hakkında şöyle diyor: “Tahminlere göre, on yıl içinde tüm dünyadaki yeni araçların yüzde 15’inden fazlası elektrikli olacak. Geleceğin otomobili otomatik, ağ bağlantılı ve elektrikli olacak. Bu kombinasyonda kamusalalan üzerindeki yükün azaltılmasına katkıda bulunulacak. Bu nedenle ağ bağlantılı ve otomatik ulaşım için gerekli çerçeve koşulların hızla hayata geçirilmesini savunuyorum ve elektro mobilitenin yaygınlaştırılması için mümkün olan teşvikler konusundaki tartışmaların yeniden başlatılmış olmasını sevinçle karşılıyorum.”

 VDA Başkanı, alternatif tahrik sistemlerine yönelik çabalarda benzinli ve dizel motorların geçiş teknolojisi olarak daha yıllarca vazgeçilmez olacağını vurguluyor. Yaşanan yazılım manipülasyonunun dizel teknolojisinin itibarını hiçbir surette zedelemediğini söylüyor. Wissmann, “aksine, modern Euro 6 dizel motorlar yalnızca tüketim bakımından değil, CO2 emisyonları bakımından da etkileyicidir. En modern emisyon teknolojileriyle, yani somut olarak Euro 6 ile en iddialı zararlı madde sınır değerlerine bile uyulabilmektedir”, diyor.

 2015 yılında bütçede 12,1 milyar Euro fazla olması nedeniyle VDA Başkanı daha fazla yatırım yapılması gerektiğini savundu. “Bu paraların büyük bir kısmı mültecilerin entegrasyonu ve barınması için kullanılacaktır. Ama başka önemli görevler de gözden kaçırılmamalıdır. Bunlar arasında bekleyen altyapı yatırımları sayılabilir. Yatırımlarda ya öyle ya böyle ayrımı olmamalıdır. Siyasetten her ikisini de bir koltuğa sığdırmalarını bekliyoruz. Ancak Alman ekonomisi yeniden gürlediğinde daha fazla kazanç olacaktır ve buna mültecilerin entegrasyonu için daha uzun yıllar ihtiyaç duyacağız”. (VDA / Çeviri: Oral Akı)

Devamı...

Mar-Nis 2016
Türkiye – Otomotiv ve yan sanayi sektörü Üretim ve sektör yapısı

Ford-Otosan, Oyak-Renault, Tofaş-Fiat ve Toyota gibi otomotiv üreticileri ülkenin cirosu en güçlü sanayi kuruluşları arasında sayılıyor. Yurtiçinde faaliyet gösteren motorlu taşıt üreticileri genelde ortak girişimler olarak ya da uluslararası otomotiv holdinglerinin iştirakleri olarak faaliyet göstermektedir. Bunlar yatırımlarında mevcut fabrikalarının genişletilmesine ve yenilenmesine odaklanmaktadır. 2014 sonu itibarıyla yaklaşık 1,7 milyon taşıt olarak ifade edilen otomotiv sektörünün toplam yıllık üretim kapasitesi, 2016 sonuna kadar devam eden ve planlanan genişleme projelerinin tamamlanmasıyla tahminen yaklaşık 1,9 milyon birime ulaşacak. Üretim miktarı 2015 yılında %15,7 ile 1,4 milyon taşıtı aşmıştı.

Ortağı Fiat-Chrysler ile yeni binek otomobil modeli Üretici “Fiat Egea”yı geliştiren ve 2015 sonunda piyasaya süren üretici Tofaş-Fiat (Koç Holding), 2016 yılında bu modelin steyşın ve hatchback çeşitlerini piyasaya çıkarmayı amaçlıyor. Bu aracın 40 ülkeye ihraç edilmesi amaçlanıyor. Tofaş-Fiat’ın yatırım bütçesi 2014 – 2016 dönemi için yaklaşık 1,5 milyar Dolar harcama yapılmasını öngörüyor. Tofaş-Fiat özellikle küçük ticari aracı “Fiat Doblo” ile ABD piyasasında “Ram ProMaster City” adıyla büyük başarı yakaladı ve Amerikalı “Green Car Journal” tarafından “2016 yılının en yeşil ticari aracı” seçildi.

Toyota 2016 sonunda Sakarya’daki fabrikasında C-HR konseptini temel alan bir hibrit modelin üretimine başlayacak; bu fabrikada halen “Corolla” ve “Verso” modelleri üretiliyor. Bunun için 350 milyon Euro yatırım yapılacak. Böylece şirketin Türkiye’deki yıllık üretim kapasitesi 280.000 araçla iki katına çıkacak.

Üretici Hyundai-Assan da geniş kapsamlı yatırımlar yapıyor. İzmit’teki fabrikasında üretilmekte olan Hyundai modelleri “i10” ve “i20”nin yanı sıra 2016 yılında orta sınıf (C segmenti) bir araç olan “i20 crossover” piyasaya sunulacak. Bunun için yaklaşık 500 milyon Dolar yatırım yapılacak. Hyundai-Assan 2015 yılında kapasitesini neredeyse %100 oranında kullanarak hem üretimi hem de ihracatı büyük ölçüde artırmayı başardı. Üretimin ihracat payı neredeyse %90’a ulaştı. (Çeviri: Oral Akı)

Necip C. Bağoğlu

Germany Trade & Invest, Istanbul

www.gtai.de

Devamı...

Oca-Şub 2016
İleri teknolojili üretimin anahtarı otomasyon

Dünya ticaretine hakim Almanya, Çin, ABD, Japonya gibi ülkelere baktığımızda imalat sanayilerinde yüksek teknolojili ürünlerin ağırlıkta olduğunu görürüz. İhracatta birim fiyatı artırmanın yolu katma değeri yüksek ürünlerden geçiyor. Türkiye her ne kadar son 10 yılda yüksek teknolojili üretimde hatırı sayılı bir mesafa kaydetse de bu konuda başarı hikayesi yazmış Çin, Güney Kore gibi ülkeler ile karşılaştırıldığında daha çok alınacak yol olduğu görülüyor. Türk hükümeti bunun farkındalığıyla bir vizyon oluşturarak strateji belirledi. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın hazırladığı 2013-2017 Strateji Planı’nda birinci amaç "İlgili taraflarla işbirliği içinde, geliştirilen politikalar, stratejiler ve bu politika ve stratejiler doğrultusunda verilen desteklerle sanayinin planlı gelişimini sağlamak ve yüksek teknolojiye dayalı, dışa bağımlılığı azaltan ve yüksek katma değerli bir sanayi yapısının oluşumuna öncü olmak” diye kaydediliyor.
Yine bakanlık Türkiye Sanayi Strateji Belgesi (2011-2014, AB üyeliğine Doğru, 2010), uzun dönemli   vizyonuna “Orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak” hedefini koydu. Kalkınma Bakanlığı ise 10. Kalkınma Planı (2014-2018) amaç ve ilkeleri arasında Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılı olan 2023 yılında gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) 2 trilyon dolara, kişi başına millli gelirin 25 bin dolara, ihracatın 500 milyar dolara yükseltilmesine yer veriyor.

Türk imalat sanayinde yüksek teknoloji oranı
Türkiye’nin yüksek teknoloji dönüşümünde koyduğu hedefleri özetledikten sonra mevcut durumu da gözden geçirmekte fayda var. Türkiye Kalkınma Bankası Ekonomik ve Sosyal Araşmalar Bölümü’nün hazırladığı raporda imalat sanayinde OECD kritelerlerine göre yapılan sıralamada sektörler düşük, orta-düşük, orta-yüksek, yüksek kategorilerinde ele alınıyor.
Buna mobilya, gıda, içki ve tütün, tekstil, giyim eşyası, deri, ağaç ve mantar, kağıt, basım ve yayın sektörleri düşük teknoloji düzeyli üretim sektörleri olarak gösteriliyor. Orta-düşük düzeyde kömür, rafine edilmiş petrol, kimyasal maddeler, plastik ve kauçuk ürünleri, metalik olmayan mineral ve metal ürünlere yer verilirken orta-yüksek düzeyde, makine ürünleri ve elektrikli cihazlar, otomotivi ve motorlu araçlar yer alıyor. Raporda sadece radyo, tv ve haberleşme cihazları, tıbbi aletler, hassas ve optik aletler sektörlerindeki üretimin yüksek teknolojili olduğu kaydediliyor.

Yüksek teknolojili ürünlerin imalat sanayi ihracatı içindeki payı yüzde 4
Türkiye’nin ihracatına baktığımızda 2014 sonu itibariyle 157,6 milyar dolar ihracatta yüksek teknolojili ürünlerin tutarı 2,2 milyar dolar. Oysa Dünya Bankası verilerine göre, Çin 560,1 milyar dolar, Almanya 193,1 milyar dolar, ABD 147,8 milyar dolar, Güney Kore ise 130,5 milyar dolarlık yüksek teknoloji üretiyor. Yıllar içinde Türkiye’nin ihracatında yüksek teknolojili ürünlerin artış oranına baktığımızda ise 2006 yılında 1.3 milyar dolar iken 2010’da 1.7 milyar dolara, 2014 sonu itibariyle de 2.2 milyar dolara çıktığı görülüyor. Yüksek teknolojili ürünlerin toplam ihracattaki oranı ise yüzde 4 dolayında.
İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) ilk her yıl açıkladığı ilk 500 sanayi devinde yüksek teknoloji üreten şirketlerin sayısı 12 iken, orta teknoloji üretenlerin sayısı, 109, düşük teknoloji üretenlerin sayısı 163, en düşük teknoloji üreten firmaların sayısı ise 186 olarak belirtiliyor. İSO Başkan Yardımcısı ve Makine Tanıtım Grubu (MTG) Başkanı Adnan Dalgakıran Endüstriyel Otomasyon Sanayicileri Derneği’nin (ENOSAD) 10. yılında düzenlediği Uluslararası İleri Endüstriyel Otomasyon Kongre ve Sergisi ciddi bir özeleştiri yaparak, “Üretimimizin, sanayimizin yüzde 75’i orta düşük ve düşük teknolojiyle yapılıyoruz. Sadece yüzde 3’ü yüksek teknoloji kullanıyor” dedi. Ve ardından otomasyonun önemine dikkat çekerek, “Almanya’da 6 bin işletme, 400 milyar dolardan fazla üretim yapıyor. Otomasyonu bilmeyen, otomasyonu vurgulamayan bir sektör buralara gelemez” diye kaydetti

ENOSAD Başkanı Sami Ömeroğlu: “Endüstride 4.0 teknolojisine hazırız”
Uluslararası İleri Endüstriyel Otomasyon Kongre ve Sergisi’ndeki bir diğer konuşmacı ENOSAD Başkanı Sedat Sami Ömeroğlu ise daha iyimser bir yaklaşım sergiledi ve Türkiye olarak Endüstri 4.0 teknolojisine hazır olduklarını belirterek “Hatta 5.0’ı bile başlatırız” diye konuştu.

Endüstri 4.0 devrimi: Makinelerin interneti
Peki nedir bu Endüstri 4.0 kavramı? Endüstri süreci geçmişten günümüze 4 süreç olarak tanımlanıyor. İlk süreç olan 1.0’da su ve buhar gücü ile çalışan makineler üretimde kullanılıyordu. Endüstri 2.0 dediğimiz ikinci aşamada ise makinelerde elektirik kullanımı, hızlı ve seri üretime geçildi. Günümüzde yaygın olan Endüstri 3.0 sürecinde ise bilişim teknolojileri ve elektronik üretim sistemleri de kullanılmaya başlandı. Endüstri 4.0 olarak adlandırılan yeni devrim süreci ise özetle makinelerin interneti olarak yorumlanıyor. Makineler akıllı bir yapıya kavuşarak birbirleri ile, insanlar ile iletişim içinde olacak ve en önemlisi analiz yaparak karar verebilecek. Bir diğer devrim niteliğindeki gelişme olan 3 boyutlu yazıcılar da sisteme entegre olacak, müşteriye özel, kişiselleşen ürünlerin üretim maliyeti düşecek, prototip tasarımlar kolayca imal edilebilecek. ENOSAD Başkanı Ömeroğlu, yeni dönemi robotlar ve akıllı makinelerin devri olarak nitelendiriyor.
Robotların insan beyninden gelen radyo dalgalarıyla komut alacaklarını söyleyen Ömeroğlu, “Endüstri ve sanayide geleneksel standart işçilik yerini uzman üretim mühendislerine bırakmaya başlayacak. Artık üretimde bir makine bir adam ve bir fabrika dönemi olacak. Görebilen, ses tanıyan, temasla algılayan, hareket eden, insandan hızlı karar veren algılayıcılar, birbiriyle haberleşen bileşenler ve çok eksenli hibrit üretim robotlarıyla donatılmış sofistike 
yapısına karşı tek bir kişi tarafından denetlenebilecek; ‘Siber Fizik Sistemler’ devreye girecek” diyor.
Daha şimdiden bu teknolojiler görücüye çıktı bile. Sanayi alanında dünyanın en büyük organizasyonlarından biri olan Hannover Fuarı’nda doğadan esinlenilerek geliştirilen teknolojilerin yanında beyin dalgalarıyla hareket eden sistemler de yer aldı. Yenilikçi tesis ve kontrol sistemlerinin geliştirilemsinde ilham veren biyoteknoloji ürünleri 
sergilendi. Eldiven şekilde giyilebilen, düşünce gücüyle kontrol edebildiğiniz el kuvvetini ve iş güvenliğini artıran bu teknolojileri yakın bir gelecekte sanayide ve günlük hayatta da çok sıkça göreceğiz.

Teknik eğitimin geliştirilmesine yönelik çalışmalar
Otomasyonun üretimin kalitesini, emeğin gücünü artırdığı ve aynı zamanda iş güvenliğine de önemli katkı sağladığı bir gerçek.
Ancak vasıfsız işgücü yerine daha eğitimli ve nitelikli işgücünü gerekli kılan bu dönüşüm, bu alanda üniversite-okul işbirliğiyle mühendisinden, teknikerine ve işçisine kadar mesleki ve teknik eğitimde bir devrimi zorunlu kılıyor. Bu farkındalıkla Türkiye’de yatırım yapmış yabancı şirketlerin de aralarında olduğu sanayiciler tarafından Teknolojik Eğitimi Geliştirme Vakfı (TEGEV) kuruldu.

Kurulduğu 1995’ten bu yana Türkiye’de meslek lisesi, meslek yüksek okulu ve yüksek öğretim düzeyinde teknik eğitimin geliştirilmesi için önemli çalışmalar gerçekleştiren TEGEV, mesleki eğitimde başarısı kanıtlanmış Alman ikili sistemini uyguluyor. Bosch, Siemens, Festo, BSH gibi Almanya kökenli sanayi devlerinin kurduğu daha sonra Türk firmalarının da katıldığı TEGEV, Meslek standartlarının geliştirilmesi, ikili / katılımcı eğitimin geliştirilmesi, mesleki eğitimde görev alacak eğitimcilerin eğitiminin modernizasyonu, mesleki eğitimlerin test ve belgelendirilmesi, uygulamalı teknik üniversite çalışması ve inovasyon ve strateji geliştirme adlı çalışma gruplarıyla üyelerinin yanı sıra birçok firmaya da teknik eğitim alanında hizmet veriyor.
Türkiye, bu doğrultuda bir taraftan ileri teknoloji ağırlıklı üretim sanayide otomasyona geçilmesi, diğer taraftan da bu sistemleri kullanabilecek eğitimli, nitelikli ve uzman işgücünü yetiştirilmesi gerektiğini biliyor. Bundan sonraki adım ise bunu hızla hayata geçirmek.

(Abbas Özpınar; Tercüme: Dr. Uwe Fiedeldei))

Devamı...

Oca-Şub 2016
Ülke ulaşım altyapısına 200 milyar USD yatırım yapmak zorunda

Bu merkezler ağırlıklı olarak demiryolu ağıyla deniz ve hava limanlarına bağlanacak. Bu yeni ulaşım yollarının genişletilmesi için milyarlar düzeyinde yatırımlara gerek duyuluyor. Demiryolu taşımacılığı kullanımının artırılmasıyla karayollarındaki yükün azaltılması amaçlanıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) ülkede 2023 yılına kadar çoklu taşımacılık altyapısına sahip toplam 20 lojistik merkezi kurmayı planlıyor. Halen altı merkezdeki yağım çalışmaları devam ediyor. Bunların 2016 yılının sonunda tamamlanması bekleniyor. Diğer yedi tesis halen hazırlık aşamasındadır. Çoklu taşımacılık altyapısına sahip bu lojistik merkezlerinin, karayolu, demiryolu, hava ve deniz yollarının birbirleriyle ağ bağlantısı iyileştirmek suretiyle depolama ve taşımacılık hizmetleri arzını iyileştirmesi amaçlanıyor. Bu bağlamda yük kaldırma ve yükleme donanımları için ciddi bir ihtiyaç doğacak.
Lojistik merkezleri genelde karayolu ve/veya demiryoluyla deniz veya hava limanlarına bağlıdır ve hem depolama hem de çeşitli yükleme ve yük indirme işlemleri için geniş alanlara sahiptir. Ayrıca tehlikeli mallar, gümrük bölgeleri, onarım ve bakım hizmetleri ya da sosyal tesisler gibi özel bölgeler de oluşturulmaktadır.
2015 yılının ortasına kadar yedi lojistik merkezi hizmete alındı. TCDD bu projeyi kamu ve özel sektörden pek çok kurum ve kuruluşla eşgüdümlü olarak2005 yılında başlatmıştı.
TCDD tarafından verilen bilgilere göre bu 20 lojistik merkezi sayesinde 27 milyon ton ek yük taşıma ve 9 milyon metrekare ek depolama kapasitesi oluşacak. Katma değer yaklaşık 40 milyar USD kadar artacak. Lojistik merkezleri ülke için ayrıca 10.000 yeni iş yeri yaratabilecek.
Çoklu taşımacılık altyapısına sahip lojistik tesisleri, artan ulaşım sorunlarını kontrol altına alabilmek için yük taşımacılığının karayolundan demiryoluna kaydırılması hedefine büyük bir katkı sağlayacak. Türkiye’de yüklerin %90’ından fazlası halen karayolu üzerinden taşınıyor. Karayollarındaki darboğazlar büyük ekonomik kayıplara neden olmaktadır.

Yeni ulaşım yollarına yatırım                                                                                                                                  Uzmanlar 2023 yılına kadar ulaşım altyapısına toplam 200 milyar $ yatırım yapılmak zorunda olduğunu tahmin ediyorlar ve bu harcamaların yaklaşık olarak %60’ının devlet tarafından üstlenilmek zorunda olduğunu söylüyorlar. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin cari beş yıllık kalkınma planı (2014 ila 2018) 2018 yılına kadar yaklaşık 20.000 km duble yolun 25.000 km’yi aşmasını ve toplam 2.000 km otoyolun 4.000 km’ye ulaşmasını öngörüyor.

2023 yılına kadar ise duble yollar 29.000 km’ye ve otoyollar 8.000 km’ye ulaşacak.
Şimdiye dek düşük seviyede kalan demiryolu taşımacılığı 2023 yılına kadar %15 oranında artırılacak. Geleneksel demiryolu ağı 2014 ile 2018 yılları arasında 8.770 km’den 10.556 km’ye ve yüksek hızlı demiryolu ağı ise 888 km’den yaklaşık 2.500 km’ye çıkarılacak. Halen 457 km uzunluğundaki duble yol güzergahında çalışmalar devam ediyor. 562 km için halen ihale hazırlığı yapılmaktadır.
Diğer 9.000 km’nin ise 2023 yılına kadar tamamlanması amaçlanıyor. Toplam yük taşımacılığındaki payı şimdiye dek düşük olan deniz taşımacılığının da 2023 yılına kadar %10’a ve konteynır taşımacılığının payının %15’e çıkarılması planlanıyor.
Limanlardan geçen yükün 2014 ile 2018 yılları arasında 248 milyon tondan 615 milyon tona çıkacağı tahmin ediliyor. Konteynır limanlarındaki bu oran 4 milyondan yaklaşık 14 milyon TEU’ya çıkabilir. Bunların yanı sıra İstanbul’un da bölgesel konteynır trafiğinin merkezi olması amaçlanıyor.
Mersin’deki konteynır limanının 1,8 milyondan 2,6 milyon TEU’ya genişletilmesi 160 milyon USD’a mal olacak ve 2016 yılının ilk çeyreğinde tamamlanacak. Liman işletme şirketi olan Mersin International Port (MIP)’a göre bunun ardından genişletmenin devam etmesi planlanıyor.
Özel taşımacılık şirketlerinin demiryolu taşımacılığına ilgileri artıyor Giderek daha fazla özel şirket demiryolu üzerinden taşımacılık hizmeti sunuyor. Artan bu eğilim önümüzdeki yıllarda karayollarındaki yükü hafifletebilir. TCDD Genel Müdürü Ömer Yıldız’a göre 2014 yılında toplam 54 özel taşımacılık şirketi devlet demiryollarının
demiryolu ağı üzerinden kendilerine ait 3.830 demiryolu vagonuyla 8,3 milyon ton yük taşıdı. Yıldız’ın verdiği bilgiye göre özel yük taşımacılığının payı 2009 ile 2014 arasında %19’dan yüzde %22’ye çıktı.

Yeni havalimanlarının yapımı devam ediyor
İstanbul’un yeni uluslararası havalimanının il kısmı tahminen 2018 yılında hizmete girecek. Havalimanının demiryolu ağına ve deniz limanlarına bağlantısı için olan demiryolları halen yapım aşamasında bulunuyor.
Türkiye’nin güneyindeki Çukurova bölgesinde (Adana ve Mersin illeri) bir uluslararası havalimanının yapım ve işletme işi 2016 yılının başında yeniden ihaleye çıkacak. Önceki yüklenici mali zorluklardan dolayı işleri sürdürememişti. Çukurova bölgesi konumu itibarıyla çoklu taşımacılık altyapısı projeleri için iyi koşullar sunmaktadır.

İddialı büyüme hedefleri taşımacılık hizmetleri talebini uçurdu
Hükümetin planlarına göre gayri safi yurt içi hasılanın (GSYH) 2023 yılına kadar 800 milyar USD’dan 2.000 milyar USD’a ve ihracatın 158 milyardan 500 milyar USD’a çıkarılması amaçlanıyor.
Planlanan bu büyüme taşımacılık hizmetlerindeki talebin ciddi ölçüde artmasına yol açacak. Ülkenin Avrupa ile Yakın Doğu, Asya ve Afrika ülkeleri arasındaki coğrafi açıdan cazip konumu taşımacılık ve lojistik projeleri için çok uygundur.
Taşımacılık ve lojistik sektörü 2015 yılında 258 milyar USD ciro elde etmeyi bekliyor. Bu önceki yıla göre %4’lük bir artış demek. 2016 yılı için %5 oranında büyüme hedefleniyor.

(Necip C. Bağoğlu Germany Trade & Invest, Istanbul www.gtai.de; Çeviri: Oral Akı)

Devamı...

Döviz Kurları

KUR DÖNÜŞTÜRÜCÜ:
DÖNÜŞECEK:

DÖNÜŞTÜRÜLECEK: